24 Kasım 2024 Pazar

AGILDA OĞLAK TOGSA ARIKTA ATI ÖNER

Bugün bir tanıdık ziyareti için İstanbul’da Anadolu yakasına geçmiştim. Bir ara arabada beklerken; dikkatimi çöplüğü karıştıran karga çekti. Karga çöplüğü uzun süre gagası ile karıştırdı. Hafif hafif de ses çıkaran karga, bir süre sonra çöplükten gagasına tutturduğu kurumuş ekmek parçası ile ayrıldı. Hemen yan taraftaki bahçeyi çevreleyen demir korkuluklara kondu. Orada herhalde kapıcının bıraktığı içi sulu dolu ağzı açık bir kova vardı. Gagasındaki kuru ekmeği bir iki kez suya batırdı çıkardı. Kurumuş ekmek sanırım yumuşamıştı. Ondan sonra ekmeği yere bıraktı. Sonra başladı ekmeği, gagasıyla ufak parçalara ayırarak yemeğe.


İzlediğim sahne karşısında; “aman Ya Rabbi” dedim. “Sen nelere kadirsin.” Hep hani deriz ya; karşımızdaki birisini küçümsemek için; “kuş akıllı” diye. Şu kuş aklına bakın. Allah (c.c.) ona öyle bir içgüdü vermiş ki; hayatını devam ettirebilmek için kuru ekmeği buluşu, yaşartması, parçalaması ve yemesi. Bizim karganın bugünkü rızkı Kadıköy’deki bir çöp konteynırındaki kuru ekmek parçası imiş.


Kullarının ihtiyacı olan rızkını kendi üzerine alan, yazan, rızka kefil olan, her canlıyı yaşatacak zarûrî rızık ve gıdayı üzerine alan Allah’tır. Rızık: Kendisinden yararlanılan şey, Allah tarafından her canlı için ayrılmış ve takdir edilmiş olan nimet, yiyecek, içecek ve giyecekle ilgili maddeler manasına gelir. Rızkı veren, rızkı yaratan, sebeplere bağlayan Allah’tır. Allah’ın güzel isimlerinden biri de “Rezzâk”tır, yani rızık veren yalnız O’dur.


Kişinin rızkına Allah’ın kefil olduğunu bilmek aynı zamanda elli dört farzdan birisidir. Kur’an-ı Kerim’de Cenab-ı Hakk’ın, bütün canlı yaratıkların rızkına kefil olduğu, her nerede olursa olsun rızkını ona eriştireceğini beyan buyrulmaktadır.


 “… Size göklerden ve yerden kim rızık veriyor? De ki: ‘Allah…” (34/Sebe’, 24).


“Şüphesiz Rezzâk, kuvvet sahibi, Metîn olan Allah’tır.” (51/Zâriyât, 58).


“Allah dilediğine rızkını bollaştırır da, daraltır da…” (13/Ra’d, 26).


Yukarıdaki ayetlerde te belirtildiği üzere; E’r-rızku Alallah “Rızk Allah üzerinedir.”


Divan-ü Lügat-it isimli eserinde büyük Türk edebiyatçısı Kaşgarlı Mahmut; “Agılda oglak togsa arıkta otı öner. (Ağılda oğlak doğunca, derede otu biter.)” diyerek adeta bu ayetleri tefsir etmiştir.


Allahü teâlâ, her insanın ve her hayvanın rızkını ezelde takdir etmiş, ayırmıştır. İnsanların ve hayvanların ecelleri ve nefeslerinin sayısı belli olduğu gibi, her insanın rızkı da bellidir. Rızık hiç değişmez. Azalmaz ve çoğalmaz. Kimse kimsenin rızkını yiyemez. Kimse kendi rızkını yiyip bitirmeden ölmez:


”Allahü teâlânın rızık vermediği, bir canlı yoktur.” (Hud 6)


”Birçok canlı, rızkını kendi elde edemez. Sizin de, onların da rızkını Allah verir.” (Ankebut 60)


“Allah’tan korkana ummadığı yerden rızık gelir.”(Talak 2,3)


Bir kimse, Allah(c.c.), emrettiği için çalışır, rızkını helal yoldan ararsa, ezelde belli olan rızkına kavuşur. Bu rızık, ona bereketli olur. Bu çalışmaları için de sevap kazanır. Eğer, rızkını Allah (c.c.)’ın yasak ettiği yerlerde ararsa, yine ezelde ayrılmış olan o belli rızka kavuşur. Fakat, bu rızık ona hayırsız, bereketsiz olur. Rızkına kavuşmak için kazandığı günahlar da, onu felaketlere sürükler.


Hz. Ali(r.a.), bir gün devesi ile bir yere gider. Devesini yularından bir yere bağlar. Sonra deveyi orada gördüğü bir kişiye emanet eder; göz kulak olmasını ister. O kişi, Hz. Ali (r.a.) ‘nin devesini koruyacaktır. Hz. Ali işi bitip dışarı çıkarken; deveyi bekleyen kişi için; “bize hakkı geçti, cebimdeki bir altını ona vereyim” diye düşünür. Ama ne var ki, çıktığında adam gitmiştir. Bir de ne görsün: Devenin de eyeri yok olmuştur. Bunun üzerine pazara gideyim de; “yeni bir eyer alayım” der. Pazarda dolaşırken; deveyi emanet ettiği kişiye rastlar. Önünde Hz. Ali(r.a.) ‘ın devesi; onu satmaya çalışmaktadır. Adama yaklaşır. Adam O’nu tanımaz. “Kaça veriyorsun?” diye sorar. Adam “bir altın” der. Hz. Ali (r.a.) çıkarır adama bir altın verir ve zaten kendisine ait olan eyeri yeniden satın almış olur. Ve adama yönelerek: “Sana ben devemi ve eyerini emanet ettiğimde; sana emanetimi koruman karşılığında bir altın verecektim. Ama dışarı çıktığımda sen eyeri alarak kaçmıştın. Sabredip beklemedin. Benim sana hediye olarak vermeyi düşündüğüm bir altını; bu sefer bana kendi eyerimi yeniden satarak aldın.”


Evet; bedevi eğer sabretse idi. Zaten Allah(c.c.) ‘ın kendisine rızk ettiği altını Hz. Ali(r.a.) ‘den helal olarak; hediye olarak alacaktı. Ama o ne yaptı. Harama tevessül etti, aynı altını çaldığı bir malı satarak aldı.


Şöyle bir düşünürsek; kendi hayatımızda da bu tarz olayların ne kadar çok olduğunu görürüz. Unutmayalım ki; bu dünya bir imtihan dünyasıdır. Rızkımız olan bir şey biz istemsek de bizi bulacaktır. Rızkımız olmayan bir şey de ne kadar uğraşırsak uğraşalım; bizim olmayacaktır. Bu bilinçle hayatımıza bakış açımızı yapılandırıp; Allah’a tevekkül etmeli; rızkımızı helal yoldan kazanmak için çabalamalıyız.


Yazımızın sonunda yeniden söyleyelim ki: “E’r-rızku Alallah”


 


Dr. Ali Bestami Kepekçi 20/07/2008

Benzer Yazılar
0 0 votes
Article Rating
Subscribe
Bildir
guest

0 Yorum
Oldest
Newest Most Voted
Inline Feedbacks
View all comments
Doç. Dr. Ali Bestami Kepekçi