7 Ekim 2024 Pazartesi

Asgari ücret %50 arttı peki alım gücü…

Ekonomik açıdan ücret, “bedensel veya zihinsel emeğe üretim faaliyetleri karşılığında ödenen bedel” iken; hukuksal açıdan, “bir kimseye bir iş karşılığında işveren veya üçüncü kişiler tarafından sağlanan ve para ile ödenen tutar” demektir.

İşletmeler açısından maliyetleri etkileyen bir unsur iken; çalışanlar içinse kendilerinin ve bakmakla yükümlüğü olduğu kişilerin yaşamlarını devam ettirmelerini sağlayan, toplum içerisinde statü ve saygınlık kazandıran bir etkendir.

Ücretin çalışanlar açısından bir diğer anlam ve önemi, psikolojik açıdan oluşmaktadır. Ücret ve diğer ödemeler, başarı elde etme duygusunun sembolik bir aracı olarak görülür. Bu içsel tatmin sağlar.

Ekonomide kolektif ücret toplu sözleşme ile tespit edilen ücret ortalaması olarak tanımlanırken; efektif (fiili) ücret ise emek piyasasında fiilen teşkil eden ücret ortalamasıdır.

Asgari ücret ise; “emeğin bedeli olarak değil, toplumun ve yaşamın merkezini oluşturan insanın yaşamasını mümkün kılan bir gelir kaynağı” olarak kabul edilir. Günümüzde olduğu gibi işverenlerin kazançları ve gelirleri ile yüksek efektif ücretleri ödeyemeyeceği düşük konjonktür dönemlerinde asgari ücret “işverenleri daha düşük ücret ödemekten alıkoyan zorunlu niteliği olan bir ücret” haline gelmiştir.

Yüksek efektif ücretler, genellikle yüksek konjonktür dönemlerinin bir ürünüdür. İşverenin ekonomik olarak güçlü olduğu dönemlerde efektif ücretler artacaktır. Ki; işveren asgari ücretten daha fazla verdiği rakamlarla tecrübeli ve nitelikli çalışanları kadrosuna dahil etmek isteyecektir.

Bakınız, OECD ülkelerinin çoğunda asgari ücretle çalışanların oranı yüzde 10’un altındadır. Türkiye’de ise iş gücünün % 70-80’i asgari ücret ya da asgari ücrete yakın bir ücret almaktadır. Türkiye’de yaşanan ağır ekonomik kriz ile birlikte, asgari ücret ile ortalama ücret arasındaki farkı kapanma noktasına gelmiştir. Hatta bazı bölge ve sektörlerde işçilere ödenen ‘efektif ücret’, asgari ücretin altındadır. Sözüm ona tam bir eşitlik. Ama nasıl bir eşitlik? Fakirlikte, ezilmekte, sömürülmekte eşitlik. Ülkenin tüm fertlerinden nemalanan üç-beş yandaş zengin hariç tabii ki.  

Tablo tam bu halde iken, asgari ücrete yeni yapılan artışla, 4 bin 250 olan asgari ücret, efektif ücretin üzerine çıkmış oldu. Bu rakam kulağa hoş gelse de 10 bin liranın üzerinde olan bir yoksulluk sınırının olduğu ülkemizde, çalışanın yarasına derman olmayacaktır. Çalışanın alım gücü geçen senelere göre daha düşük kalmaya devam edecektir.

Gelelim işverene. Geçen yıl bir asgari ücretlinin bir işverene maliyeti 4 bin 203 tl. iken, yeni düzenleme ile maliyet 5 bin 879 tl. ye yükselmiştir (Alınmayacak gelir vergisi düşülerek hesaplanmıştır). Hayatımızın her karesinde yaşadığımız ekonomik kriz döneminde, bu maliyeti birçok işverenin karşılayamayacağı bir gerçektir. Mevcut gelir düzeyleri ile efektif ücretlerin yükseltilebilmesi imkansızdır. Yine asgari ücretteki artışın asgari ücretten daha yüksek geliri olan çalışanlara da yansıtılabilmesi çok zor görünmektedir.

Ne olacak şimdi?

Asgari ücretli % 50 zam da almış olsa, alım gücü geçe seneye göre daha az olacaktır.

Ülkemizdeki iş gücü içerisinde, asgari ücret ya da yakın ücret alanların oranı daha da yükselecektir.

Kıdemli ya da tecrübeli kişilerin alacakları ücrete artış asgari ücret artışı ile aynı düzeyde olamayacağı için, vasıfsız çalışanlarla kıdemli tecrübeli çalışanlar birbirine çok yakın belki de aynı ücreti alacaktır. Bu durum çalışanların kendilerini geliştirme dürtüsünü sona erdirecektir.

Asgari ücret ile efektif ücretler birbirine çok yakın olunca, ya insanlar kendilerini geliştirmek için eğitim faaliyetlerinde bulunmayacaklar ya da eğitimli, tecrübeli, bilgili çalışanlar yurt dışına gitme hayalleri kurmaya başlayacaktır. Türkiye’nin üç büyük tıp fakültesi olan Cerrahpaşa, İstanbul Tıp ve Hacettepe 2020 yılında toplam 1133 doktor mezun etti. 2021 yılında yurt dışına gitmek için TTB’den belge alan hekim sayısı bu sayıdan 137 fazla 1270 (@draliseker). Bu sadece bir rakam. Beyin göçü hız kazanacaktır.

Artan maliyetler nedeniyle, kaçak işçi çalıştırmalar, göçmen işçi tercihi artacak; “maaşa zam işe son” dercesine işten çıkarmalar başlayacaktır. 

Unutmayalım, “Lezzetsiz çorbaya tuz kâr etmez.”

Top yekun kalkınma yerine popüler bir yaklaşımla “asgari ücrete % 50’nin üzerinde zam yapıldı” anlayışı, ekonomik çöküşü geciktirmez, hatta hızlandırır. Ama belki iktidara, gündemin bir dönem istedikleri yönde değişmesi şeklinde zaman kazandırabilir. Bu başka.

Tek çözüm toplumun tüm fertlerinin mutlu olacağı, asgari ücretin yani zorunlu ücretin değil efektif ücretin; insanların itibarlı ve rahat yaşamalarını sağlayacak bir düzeye erişmesidir. Bu da ancak asgari ücretin devlet tarafından süspanse edileceği, üreticinin-çiftçinin destekleneceği, vatandaşlık maaşı, ev hanımı maaşı gibi uygulamalarla “tüketimin desteklenmesi ile” işletmelerin de gelirlerini artırabileceği ortamın sağlanacağı “Milli Ekonomi Modeli” ile sağlanabilir. Yoksa gerisi, laf-ı güzaftır.      

 

Benzer Yazılar
0 0 votes
Article Rating
Subscribe
Bildir
guest

0 Yorum
Inline Feedbacks
View all comments
Doç. Dr. Ali Bestami Kepekçi