Menemen Pişti, Şimdi Servis Edilecek: Anayasa Sürecinin Perde Arkası Yüklenme tarihi 10 Haziran 202510 Haziran 2025 Yükleyen Ali Bestami Kepekçi “Çocuktan al haberi” derler. Bazen bir aile ya da iş toplantısında alınan kararlar hemen açıklanmaz, zamanla ve kademeli olarak duyurulur. Ancak o toplantılarda bulunan bazı kişiler, adeta birer “köstebek” gibi sızdırma yapar, olayın öncesinden ipuçları verirler. Ben bugün yaşanan anayasa sürecini işte buna benzetiyorum. Sürekli olarak “anayasa değişikliği gündemde mi, değil mi, bir sürecin içindeyiz mi?” diye soruyoruz. Bana göre bir sürecin içinde değiliz; sürecin tam da sonundayız. Şu an artık “servis dönemi.” Yani “menemen pişecek” demiyoruz artık. Menemen çoktan pişti. Şimdi sadece nasıl servis edileceği konuşuluyor: soğanlı mı olacak, soğansız mı? Tartışmalar bu düzeyde. İçerik değil, sunum konuşuluyor. Komisyonlar kurulsa bile ana malzemelerde mutabakat sağlandığını, sadece ceza maddeleri veya oranlar gibi teknik detayların ele alındığını düşünüyorum. Esas meselede uzlaşıldı. Şu an sadece “kim servis edecek, ne zaman servis edecek” tartışması var. Topluma nasıl sunulacağı konuşuluyor. Ve evet, bu süreçte çeşitli ipuçları basına ya da kamuoyuna sızdırılıyor. Bu, bir “toplumu hazırlama” süreci. Örneğin, Sayın Bahçeli’nin yıllardır sık sık kullandığı “vakit tamamdır” ya da “vakit geldi” gibi ifadeleri hatırlayalım; 12 Kasım 2004’teki videosunda da bu vurgular vardı. 28 Mayıs 2023’teki seçim sonrası da Sayın Bahçeli açıkça “28 Mayıs siyasette çağ kapatıp çağ açacaktır” imasında bulundu. İstanbul’un fethiyle kıyasladığı bu sözler, “Önümüzdeki günlerde çok şey değişecektir. Her şey değişecektir. İnşallah Türkiye değişmez” ifadesiyle açıkça bir yön değişikliğine işaret ediyordu. Bu yeni anayasa süreci bir günde ortaya çıkmadı. 12 yıl önce başlatılan anayasa çalışmaları, dört partili uzlaşma komisyonu tecrübesi şimdi başka bir biçimde yeniden devreye alındı. Ancak bu kez AK Parti, 10 kişilik bir ekip kurarak işi daha gizli yürütüyor; şeffaflık pek istenmiyor. Anayasa değişikliğinin referandumla mı yoksa Meclis’te mi hallolacağı konusuna gelince, Cumhur İttifakı’nın gerekli 400 milletvekili sayısına ulaşmakta zorlanmayacağını düşünüyorum. Meclis’e girmeleri imkânsız olan altılı masa marifetiyle Meclis’e giren bazı vekillerin durumu malum. Bir de buna masayı yapan ustalarla ilgili gelişmeleri eklerseniz, bu iş çoktan bitmiş demektir. Bu analizi sadece ben yapmıyorum elbette. Mesela, CHP ile Cumhur İttifakı arasında dolaylı bir diyalog olabileceği hiç aklımıza geldi mi? Bunu doğrudan bir görüşme anlamında söylemiyorum. Diyalogdan kastım, halka açık miting ve programlarda, Meclis grup toplantılarında yaşanan atışmalar. Birkaç örnek verelim: 17 Nisan 2025’te Sayın Özgür Özel’in Silivri’deki Marmara Cezaevi önündeki konuşmasında Sayın Bahçeli’ye seslenerek “3T şartıyla ben varım” demesi önemliydi. Bu 3T: İmamoğlu için tutuksuz yargılama, mahkemelerin TRT’den canlı yayınlanması ve terörsüz Türkiye. Yani şartlı evet. 26 Mayıs 2025’te Halk TV’de Sayın Özel, geçmişte başörtüsü yasağı döneminde şahsi olarak verdiği destekleri, 2008’deki AK Parti kapatma davasında parti olarak verdikleri destekleri hatırlatıyor. Ve tekrar 3T diyor. Bu, bir tür pazarlık mesajı gibi. Aynı programda Sayın Özel, geçmişte AK Parti’ye verdiği destekleri hatırlatarak, 2008’deki kapatma davasında AK Parti’nin mağduriyetlerini Sosyalist Enternasyonal Birliği üzerinden Avrupa’ya aktarma taleplerini anlattı. Yine bu dönemde CHP içinde bazı görev değişiklikleri dikkat çekiciydi. CHP Grup İç Yönetmeliği’nin Genel Başkan’a tanıdığı yetki çerçevesinde mevcut grup başkanvekilleri Ali Mahir Başarır, Gökhan Günaydın ve Murat Emir görevlerine devam ederken; dördüncü isim için seçim kararı alındı. Yarışan adaylardan biri olan mevcut TBMM Başkanvekili Gülizar Biçer Karaca ikinci turda adaylıktan çekildi. 72 oy alan Bingöl TBMM Başkanvekili olarak görev yapma hakkı elde etti. Şimdi 16 Nisan 2025’e dönelim. Ne olmuştu? TBMM Başkanvekili Gülizar Biçer Karaca, AYM’nin tutuklu Milletvekili Can Atalay hakkındaki kararını Genel Kurul’da okumuştu. Kararın okunduğu sırada bazı AKP’li milletvekilleri Genel Kurul’u terk etmişti. AKP’den “Gülizar Biçer Karaca, Meclis Başkanvekilliği görevinden alınsın” çağrısı gelmişti. CHP, AKP’nin çağrısını haklı görmüş olacak ki; Genel Merkezin seçimsiz görevlerine devam etmeliler dediği isimler arasında Sayın Karaca’nın ismi yoktu. Karaca’nın seçime katılması da bu görevden kendi isteğiyle feragat etmediğinin en önemli ispatı zaten. Bu durum, AK Parti’nin beklentisiyle uyumluydu. Eğer net bir duruş sergilenecekse, bu tür geri adımların atılmaması gerekirdi. 2024 Ekim ayında Meclis açılışında Bahçeli’nin Özel’e dönerek “Birbirimizi kırmıyoruz inşallah. Üzülme! Bazen siyaseten söylememiz gerekenler oluyor. Siyasetin gereği” söylemlerini hepimiz hatırlıyoruz. 3 Haziran 2025’e gelelim. Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde Meclis Başkanlığı seçimi devam ederken, kuliste CHP Genel Başkanı Özgür Özel ile MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli arasında kısa süreli samimi bir sohbet yaşandı. Bahçeli’nin Özel’e “Çok hareketlisiniz” diye takılması ve Özel’in nazikçe teşekkür etmesi şeklinde gelişen bu beklentilerin üzerindeki sıcak temas da dikkatlerden kaçmadı. 21-25 Mayıs 2025’te İstanbul’da düzenlenen CHP’nin ev sahipliği yaptığı Sosyalist Enternasyonal Konsey Toplantısı’nda “Kürt Çalışma Grubu” oluşturuldu. Bu grup daha önce feshedilmişti, yıllar sonra ilk kez yeniden kuruldu. Toplantıda Öcalan’ın mesajı da DEM Eş Başkanı Hatimoğulları tarafından okundu. Ancak bu gelişme medyada çok da yer bulmadı. Özgür Özel, Konseye DEM Parti’nin katılımını sağlamak için ortaya koyduğu gayretleri de uzun uzun anlattı. CHP’nin Öcalan’ın mesajının uluslararası bir konseyde okutulmasını sağlayıp, konuyu siyasi zeminden uluslararası arenaya taşınmasına öncülük etmesi de “Terörsüz Türkiye” sürecine destek açısından gerçekten takdire şayan bir hareket! Sonuç: Harakiri mi, Son Çare mi? Tüm bu gelişmeler gösteriyor ki, anayasa meselesi artık “pişmiş” durumda. Biz hâlâ “menemen pişer mi, pişmez mi” diye konuşurken, aslında menemen çoktan hazırlandı. Şimdi sadece nasıl servis edileceği konuşuluyor. Eğer biz hâlâ “şu şartla anayasa değişikliğini konuşuruz” diyorsak, maalesef çoktan kaybettik demektir. Bu noktada net bir duruş şarttır, verilecek tek cevap vardır: “Biz bu Meclis’te anayasa değişikliğine kesinlikle karşıyız!” Ancak tüm bu süreçte gözlemlediğimiz ipuçları ve atılan adımlar, ne yazık ki böyle bir duruşun gelmeyeceğine işaret ediyor. CHP’nin yeni anayasa komisyonunda yer alması düpedüz bir harakiri girişimidir! Bu, sadece Atatürk’ün kurduğu Türkiye Cumhuriyeti’nin sonunun başlangıcı değil, aynı zamanda yine Atatürk’ün kurduğu Cumhuriyet Halk Partisi’nin de kendi ipini çekmesi anlamına gelir. Bu gidişata dur demek, hepimizin boynunun borcudur! Süreç yavaş yavaş, kademeli ama kararlı biçimde ilerliyor ve atı alan çoktan Üsküdar’ı geçmiş durumda. Unutmayalım ki Meclis’teki vekillerimiz, Türkiye Cumhuriyeti’nin bekasına uygun pozisyon almazlarsa; bu millet onları affetmeyecektir. Ve her hâlükârda bu süreç milletten dönecektir. Benzer Yazılar Kırlangıcın hikayesi Yankı Gece ile Gündüzü Nasıl Ayırt Ederiz? Oruçla? HEMEN PAYLAŞFacebookPinterestTwitterLinkedinEmailWhatsapp