Türkiye İçin Üçüncü Yol Zamanı Yüklenme tarihi 11 Haziran 202511 Haziran 2025 Yükleyen Ali Bestami Kepekçi Bu Sürece Bir Günde Gelmedik Bugün Türkiye’de yaşadığımız siyasal atmosferin kökleri ani bir gelişmenin değil, yıllara yayılan planlı bir sürecin sonucudur. 2010 referandumu ile Hâkimler ve Savcılar Kurulu (HSK) başta olmak üzere birçok anayasal düzenleme yapıldı. Ardından gelen 2017 referandumu ile sistem tamamen dönüştü. Bu iki adım, bugün karşı karşıya olduğumuz siyasi yapının zeminini hazırladı. Şimdi ise mevcut siyasi aritmetik üzerinden yeni bir yapı inşa edilmeye çalışılıyor. Özellikle TBMM’nin açılışı ve 28 Mayıs 2023 seçimlerinden sonraki Bahçeli açıklamaları bu sürecin ne yöne evrileceğini net şekilde ortaya koydu. Deyim yerindeyse, artık “dananın kuyruğunun kopacağı” aşamadayız. Bugün gelinen noktada, “Kurucu Anayasa” söylemleri ve muhalif figürlerin itibarsızlaştırılması süreci eş zamanlı olarak dikkat çekici şekilde yürütülüyor. 12 Haziran itibarıyla adli kontrol tedbiriyle 150 gündür yargılanan BTP Genel Başkanı Hüseyin Baş; Silivri’de tutuklu bulunan Zafer Partisi Genel Başkanı Ümit Özdağ ve CHP’li belediye başkanları, eski vekiller ve çalışanlar yargı süreciyle karşı karşıya. Özdağ’ın 11 Haziran’daki duruşmadaki şu sözleri oldukça dikkat çekici: “Benim burada tutuklu bulunmamın sebebi ne Cumhurbaşkanına hakaret ne de Kayseri olaylarıdır. Asıl sebep, Öcalan ve PKK ile yürütülen süreçtir.” CHP içinde de benzer bir senaryo işliyor. Taban alıştırılıyor, yöneticiler —özellikle İmamoğlu— adım adım yıpratılıyor. “Yeni Anayasa”, “Terörsüz Türkiye” ve yargı süreçlerinin eş zamanlı yürümesi, tesadüften çok stratejinin parçası gibi görünüyor. CHP’nin Rolü ve Tabanın Sorumluluğu CHP’nin 2010 ve 2017 referandumlarında sergilediği “yetmez ama evet” tavrı, bugün yaşananların yolunu açan unsurlar arasındadır. Altılı Masa süreci, “yumuşama” adı verilen geçiş ve “normalleşme” söylemleriyle birlikte düşünüldüğünde, iç muhasebenin artık kaçınılmaz olduğu açıktır. Ancak burada eleştiri yalnızca yöneticilere değil, asıl olarak CHP tabanına yöneltilmelidir. Atatürk’ün kurduğu bu partinin değerlerine sahip çıkmak, hangi genel başkan görevde olursa olsun, tabanın tarihi sorumluluğudur. Gizli Kurgular: İki Kutuplu Sistem Tuzağı Geçtiğimiz günlerde beraber konuk olduğumuz bir televizyon programında İYİ Parti Milletvekili Turhan Çömez’in şu sözleri aslında gizli planı açık eder nitelikte: “Sayın Erdoğan, yıllar önce Amerika’dan dönüşte kendi grubu içinde şunu söyledi: Türkiye’de de Amerika’daki gibi iki kutuplu bir siyaset düzeni kurmamız lazım. Sağ ve sol iki büyük parti yarışsın. Sol zaten %35’te sabit kalır; biz de yıllarca iktidarda kalırız.” Bu strateji yalnızca bir partinin planı değil; Türkiye siyasetine dayatılan yapay bir düzenin özetidir. Kutuplaşma, farklı fikirlerin yeşermesini engellemekte ve ülkeyi bir fanatizme mahkûm etmektedir. Çözüm Nedir? Sorunlarımızı sürekli A ile B’nin çatışması üzerinden okumak artık çözüm üretmiyor. Siyaset, düşünce üretme değil, taraf seçme oyununa dönüştürüldü. Oysa çözüm, bu ezberi bozmakta saklı. Kavga eden tarafların değil, arada kalan sessiz çoğunluğun sağduyusunda gerçek demokrasi yeşerebilir. Bugün cesaretle sormalıyız: Neden sadece A ve B var? Neden başka fikirler, başka yollar yokmuş gibi davranılıyor? Neden halkın sesi, sadece kutupların sesi haline geliyor? Üçüncü Yol: Halkın Önceliği, Halkın Öncülüğü Ben “üçüncü yol” dediğimde, CHP’siz bir yoldan söz etmiyorum. Aksine, bu yol; CHP dâhil, Türkiye Cumhuriyeti’ne inanan tüm yapıları içine alabilir. Bu ise ancak, Atatürk’ün altı okuyla şekillenen bir çizgiye dönülmesi ve partiler üstü bir anlayışla hareket edilmesiyle mümkün olabilir. Burada öncülük edecek olan bir parti ya da lider değil, halkın ta kendisidir.Toplumun ortak aklı, “sağ” ve “sol” ezberlerinin ötesinde; üniter yapıya, laikliğe ve ulus devlete sahip çıkan bir ortak irade etrafında toplanmalıdır. Bu, bir siyasi ittifaktan ziyade, bilinçli bir direniş hattıdır. Hukuk içinde, kalemle, sözle, bilgiyle verilecek bir Kuvayı Milliye mücadelesidir.Seminerlerle, panellerle, sivil organizasyonlarla halk aydınlatılmalı; Lozan, Atatürk, Cumhuriyet ve anayasal değerler sistemli biçimde anlatılmalıdır. Vatandaşın Sorumluluğu: Alan Açmak, Ses Vermek Bugün, toplumun tüm kesimlerine düşen temel sorumluluk; gerçeği dillendirenlere, halkın yararını savunanlara alan açmaktır.“Kral çıplak” diye bağıranları susturmak yerine dinlemeli; “karanlığa küfretmek yerine mum yakanları” çoğaltmalıyız. Yol gösterici kutup yıldızını uzaklarda değil, Mustafa Kemal Atatürk’ün ilke ve inkılaplarında aramalıyız. “Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda mevcuttur” sözü bir hamaset değil, çözümün milletin içinde olduğu çağrısıdır. Bu çağrıyı duymayan, bu oyunu göremeyen hiçbir siyasi yapı ne kendini kurtarabilir ne de milleti. Bu nedenle öncü ne tek bir parti ne de belirli bir figür olmalıdır.Öncü halk olmalıdır. Bu Oyunu Ancak Millet Bozabilir Bu oyunu bozacak yegâne güç, sessiz çoğunluktur.Artık kutuplar arasında sıkışmayı reddeden bir halk iradesine ihtiyaç vardır. Yol gösterici yıldız, gökte değil; Atatürk’ün mirasında, milletin ortak aklında parlıyor. Yeni anayasa talepleriyle şekillenen bu süreçte, mesele artık sadece siyasi bir tercih değil, bir milletin geleceğini koruma mücadelesidir. Benzer Yazılar Kırlangıcın hikayesi Yankı Gece ile Gündüzü Nasıl Ayırt Ederiz? Oruçla? HEMEN PAYLAŞFacebookPinterestTwitterLinkedinEmailWhatsapp