27 Eylül 2024 Cuma

Nazal mikrobiyota ile SARS-CoV-2 enfeksiyonu ciddiyeti arasındaki ilişki

İlk günden beri COVID-19 pozitif olanlardan kimlerin semptom gösterdiği bilim çevrelerince araştırılan bir konu.

Araştırmacılar nazofaringeal mikrobiyota ile SARS-CoV-2 enfeksiyonu ve ciddiyeti arasında “güçlü bir ilişki” olduğunu belirtiyorlar.

Augusta Üniversitesi Georgia Tıp Fakültesi’den Dr. Sadanand Fulzele ve Dr. Ravindra Kolhe ve arkadaşlarının yaptıkları Alteration in Nasopharyngeal Microbiota Profile in Aged Patients with COVID” isimli çalışma Diagnostics dergisinde yayınlandı.

Araştırmacılar, burun ve boğazın üst kısmındaki mikrobiyotanın, SARS-CoV-2 ile enfekte olmuş bir kişinin ne kadar hasta olabileceğini değerlendirmek ve sonuçlarını iyileştirmek için yeni tedavi stratejileri geliştirmek için büyük olasılıkla biyobelirteçler içerdiğini söylüyorlar.

Mikrobiyota nedir?

İnsan vücudunda yaşayan, insanın sağlıklı kalması için vazgeçilmez öneme sahip olan mikroorganizmaların tümüne verilen isimdir. İnsan vücudunun birçok bölgesinde bu mikroorganizmalar bulunur. Bağırsaklar başta olmak üzere sindirim sistemimiz, burun başta olmak üzere üst solunum yolları, ellerimiz, tırnaklarımız başta olmak üzere cildimiz bu bölgelere örnek olarak gösterilebilir. İnsan mikrobiyotası türleri arasında bakteriler, mantarlar, protistler, algler ve virüsler bulunur.

Nazofarengeal Mikrobiyota

Nazofaringeal mikrobiyota, adeta vücudumuza doğal giriş kapıları olan ağı ve burundan giren virüslere, bakterilere ve diğer patojenlere karşı bir cephe koruması olarak kabul edilebilir.

Söz konusu çalışmada araştırmacılar, 49-78 yaşları arasında virüs için negatif olan 27, pozitif olan ancak semptom göstermeyen 30 ve hastaneye yatmayı gerektirmeyen orta derecede semptomlarla pozitif olan 27 kişinin mikrobiyotasını incelemişler.

Araştırmacılar özellikle “Milyonlarca insan enfekte oluyor ve nispeten azı semptomatik hale geliyor. Bunun sebeplerinden birisi de bu mikrobiyatalar olabilir mi?” sorusunun cevabını araştırmışlar.

Semptomatik olan hastalarda mikrobiyataların beklenenden farklı olduğunu gözlemlemişler. Bu hastaların yarısında yeterli miktarda mikrobiyotaya sahip olmadıkları dikkat çekiyor.

Semptomatik 27 kişinin mikrobiyatası incelendiğinde 14’ünde bireylerin burun ve farenks boşluğundaki “düşük bakteri durumları” dikkat çekti. Bu durum semptom görülmeyenlerde ise Covid-19 PCR testi de negatif olan 2 kişide ve PCR testi pozitif olan 4 kişide görülmüş (Tablo).

 

Örnek Sayısı

Düşük bakteri durumları görülen kişi sayısı

Oran (%)

 

Semptomsuz PCR(-) Olanlar

27

2

7,40

Semptomsuz PCR(+) Olanlar

30

4

13,33

Semptomu Olanlar

27

14

51,85

 

Şimdi bu sonuçlara merak edilen soru şu?

Acaba mikrobiyatası yetersiz olan kişiler enfekte olduklarında  daha sık semptom mu gösteriyorlar? Yoksa enfekte olan kişilerde virüsün mikrobiyatayı azalttığı hastalarda mı semptomlar ortaya çıkıyor? Başka bir ifade ile hangisi önce geliyor, hastalık mı yoksa mikrobiyotanın yok edilmesi mi?

Araştırmacılara göre bu kaybın nedeni burun akıntısı ve hapşırma da olabilir. Hapşırma ve akıntı nedeniyle mikrobiyata da dışarı atılıyor olabilir ya da virüs manzarayı değiştirmiş olabilir.

Araştırmacılar üst solunum yollarının nemli, mukus üreten astarının, vücuda giren zararlı mikroorganizamlara karşı doğal bir bariyer gibi çalıştığını ve ayrıca mevcut bağışıklık hücrelerinin önemli bir tamamlayıcısı olduğunu ve solunum virüslerine tepkilerinin anahtar olduğunu söylüyorlar.

Daha önceki yayınlarda ayrıca bu bölgenin, dikenli virüsün bağlandığı ACE-2 reseptörlerini bol miktarda bulunduğu gösterilmişti.

Yeni bulgular semptomatik hastalardaki değişen mikrobiyotanın virüse karşı bağışıklık tepkilerini etkilediğini gösteriyor.

Semptomatik bireylerde özellikle deride bulunan ve akne ile ilişkili olan Cutibacterium da dahil olmak üzere iki bakteri türünden önemli ölçüde daha yüksek seviyelere sahip olduğu görülmüş.

Semptomatik ve asemptomatik olan her iki enfekte grubun mikrobiyotasında, kontamine suda bulunabilen, mavi yeşil algler olarak da adlandırılan Siyanobakteriler gibi yüksek düzeyde bakteri bulunur, ancak insanlarda mikrobiyomun olağan bir sakini olup, bağışıklık tepkisini düzenlemede rolü var gibi görünmektedir. Bu bakteri vücuda tipik olarak burundaki gibi mukozal yüzeylerden girer ve zatürree ve karaciğer hasarına neden olduğu bilinmektedir. Semptomatik olanlar, asemptomatik muadillerine göre bu bakteriden iki kat daha fazlasına sahipti.

Asemptomatik ve semptomatik kişiler arasında görülen mikrobiyota çeşitliliğinde önemli bir değişiklik olmadığı, sadece miktarlarında büyük farklılıklar olduğu gözlemlenmiş.

Bu yeni bulguların daha büyük çalışmalarla da gösterilmesi gerekir. Nazal kanalın bakteriyel bileşiminin solunum yolu enfeksiyonlarının gelişimi ve semptomların şiddeti üzerinde “sert” bir etkiye sahip olabileceğini öne süren birçok yeni çalışma yayınlandı. Bazı araştırmalar, nazal mikrobiyotanın, soğuk algınlığının %10-40’ından sorumlu olan bir rinovirüs enfeksiyonunun viral yükünü, bağışıklık tepkisini ve semptomlarını etkileyebileceğini göstermiştir.

Sindirim sistemi ile ilgili yapılan yayınlarda ise inflamatuar bağırsak sendromu, peptik ülserler ve viral hastalıklar gibi sayısız durumların bağırsak, burun ve ağız boşluğunun mikrobiyotasındaki önemli değişikliklerle bağlantılı olduğu yazılmıştı.

Bu araştırmanın yazarları, mikrobiyotadaki bakteri çeşitliliğinin genellikle iyi bir şey olduğunu ve yaşla birlikte doğal olarak azalan bir şey olduğunu ve ayrıca sigara içmek gibi alışkanlıklardan zarar görebileceğini ve uygun bir diyetle iyileştirilebileceğini söylüyor.

 

Kaynak:

Kolhe, R., Sahajpal, N. S., Vyavahare, S., Dhanani, A. S., Adusumilli, S., Ananth, S., … & Fulzele, S. (2021). Alteration in Nasopharyngeal Microbiota Profile in Aged Patients with COVID-19. Diagnostics11(9), 1622.

Benzer Yazılar
0 0 votes
Article Rating
Subscribe
Bildir
guest

0 Yorum
Inline Feedbacks
View all comments
Doç. Dr. Ali Bestami Kepekçi