7 Ekim 2024 Pazartesi

Sen de Haklısın?

Nasreddin Hoca, kadılık yaparken birbirinden şikâyetçi olan iki hasımı, ayrı zamanlarda uzun uzun dinlemiş. İkisine de:

Haklısın, demiş.

Bu konuşmalara şahitlik eden eşi, bu işe çok şaşırmış ve Hocaya sormuş:

Senin kadılığında bir garip Hoca Efendi. İkisine de sen haklısın dedin. Hiç öyle şey olur mu?

Nasreddin Hoca hanımının yüzüne bakıp:

Hatun, demiş, sen de haklısın

 

Son günlerde bu fıkra hiç aklımdan çıkmıyor. Neden mi?

Bilim çevrelerinde çok olağan olan tıbbi tartışmaları, son günlerde sosyal medyada tüm halkın diline pelesenk etmesi hepimizin dikkatini çekmiştir.

Bu noktaya nasıl geldik? Aşı karşıtı bir Hocamızı izliyorum. “Koronavirüs dışkı ile de bulaşır; ama bu açıklanmadı” diyerek, bunu bir tutarsızlık olarak gündem ediyor. Açıklamalarda “dışkı yolu bulaşma olmaz” dendi diyor. Sağlık Bakanlığı Koronavirüs kılavuzuna baktığımızda bu yolla bulaşın nadir olduğu söyleniyor.

Hocamız haklı mı? Haklı!  

Yapılan çalışmalarda fekal –oral yolla bulaş gösterilmemiş. Ama virüs dışkıda izole edilmiş. Eğer siz sifonu iyi çekilmemiş bir lavaboya girerseniz ve dışkının olduğu ortamda havayı solursanız, virüs size soluk yolu ile bulaşır. Dolayısıyla özellikle umum tuvaletlerde maske kuralına daha da dikkat etmek lazım. Yetmedi, sifonu alafranga tuvaletlerde kapağı kapalı iken akıtmak lazım. Aksi halde sifon aerosol etkisi gösterebilir.

Şimdi ben kime yanlışsın diyeyim. İkisi de doğru. O zaman ne yapılmalı. Bilim kurulu, aşı karşıtlarının da aşı taraftarlarının da tüm kanaatlerini dinlemeli. Ve tek tek bu konular en doğru şekli ile kamu spotları ile topluma aktarılmalıdır.

Ama bizim bilim kurul ne yapıyor. Aşı karşıtı ve aşı taraftarlarının tabir caizse kavgalarını seyretmekle yetiniyor.

Başka bir örnek. Bir siyasetçi ile beraber devamlı basın toplantısı düzenleyen bir Hocamız diyor ki:

“Koronavirüs ile enfekte olanların % 99,98’si iyileşiyor, yani ölmüyor. Ölüm oranı sadece % 0,02. Çok abartılıyor. Bu oran düşük bir oran.”

Haklı mı? Haklı!

Neden mi? 2009 Domuz gribinde ölüm oranı % 04,53; Kırım Kongo Kanamalı Ateşte ölüm oranı: % 4,6. Bu örnekler artırılabilir. Yani koronavirüs nedeniyle gerçekleşen ölüm oranı, kırım kongo kanamalı ateşine göre yaklaşık 250 kat ve domuz gribine göre de 2,5 kat daha az. Durum böyle olunca Hocamıza “haklısın” dememek elde mi? Hocamızın da ifade ettiği gibi, koronavirüs diğer iki hastalığa göre daha az “ölümcül.”

Ama aşı taraftarı Hocalarımız da haklı.

İşte tam bu noktada “ölümlü” ile “ölümcül” ya da tıbbi ifadeleri ile “fatalite” ve “mortalite” arasındaki farka dikkat çekmek lazım.

Fatalite hızı, “hastalıktan ölenlerin hasta olanlara oranıdır”. Mortalite hızı ise “belirli bir hastalıktan ölenlerin genel nüfusa oranıdır”.

Bir hastalığın tehlike ya da panik düzeyini belirlerken sadece fatalite durumuna bakarsanız, yanılırsınız. Bu değerin yanında,

  • Mortalite hızı,
  • Atak hızı (hasta olanlar/risk altındaki topluluk),
  • Çoğalma hızı (R0: Tamamen duyarlı bir toplulukta bir hastanın hastalık döneminde hastalık bulaştırdığı insan sayısı) da dikkate alınmalıdır.

 

 

2009 verilerine göre; Türkiye’de 1.181 kırım kongo kanamalı ateş vakası görülmüş ve bunların 54’ü ölmüş (Fatalite oranı: % 4,6).

Yine 2009 yılı verilerine göre domuz gribi Türkiye’de 27 vakada tespit edilmiş. Rakam düşük olduğu için Dünya Sağlık Örgütü verilerine göre dünyada görülen vaka sayısını belirtmek istiyorum. 94.512 domuz gribi vakası tespit edilmiş ve bu kişilerin 429’u ölmüş (Fatalite oranı: % 04,53).

Oran düşük ama domuz gribi görülen vaka sayısı, tüm dünyada 94.512 iken; koronavirüs vakası Türkiye’de 6,74 milyon, tüm dünyada 219 milyon. Ve şu ana kadar dünyada direkt koronavirüs tanısı ile ölen insan sayısı 4,55 milyon. Şimdi siz karar verin hangisi daha çok ölümlü.

Demek ki, sadece “ölümcül” durumuna bakarsanız evet koronavirüsten çok daha tehlikeli olan enfeksiyon etkenleri var. Ama “ölümlü” durumuna bakarsanız. Şu an dünyadaki hastalığa karşı alarm düzeyi bırakın yükseği, düşük bile.

Yine aynı Hocamız diyor ki:

“İlaç ve aşıların ruhsatlandırılmadan önce Faz 0, 1, 2, 3 çalışmaları olmalı. Ve bu aşamaların her biri 2-3 yıl sürer. Koronavirüs daha tespit edileli bile 2 yıl olmadı.”

Haklı mı? Kesinlikle haklı.

Faz çalışmalarında her aşamanın 2-3 yıl sürme sebebi, belli bir zaman zorunluluğundan çok, belirlenen vaka sayılarının tamamlanmasıdır. Faz 0, deney hayvanları üzerinde yapılır. Faz 1 çalışmalarının 20-80, Faz 2 çalışmalarının 100-300, Faz 3 çalışmalarının 1000-3000 gönüllü üzerinde ve genellikle çok merkezli, çok uluslu, randomize, çift-kör nitelikte yapılması önerilir. Şu anki aşılarda tüm faz çalışmaları yapılmış ve yayınlanmıştır. Ama vaka sayısı, pandemi dönemi dolayısıyla çok fazla olduğu için, gönüllü tespiti çok kısa sürede olmuştur ve faz çalışma süreleri normalden çok kısa olmuştur.

Yine aynı Hocamız diyor ki “ürünlerin FDA, EMEA, NDA onayları yaklaşık 1-1,5 yıl sürer. Aşıların onayı günler içinde yapıldı.”

Haklı mı? Kesinlikle haklı.

Hemen Hocamıza diyoruz. FDA’dan onay almış bazı ilaçlara baktığınızda görürsünüz ki; özellikle yeni onkoloji ilaçları ve mevsimsel çalışmalar için ‘Fast Track (hızlı geçiş)’- hızlı onay işlemi uygulanmış. Yani hızlı onay işlemi ilk yapılan ürün koronavirüs aşısı değildir.         

Yani herkes haklı, ama herkes madalyonun bir yüzünü anlatıyor. Ama işte Bilim Kurulu, Sağlık Bakanlığı, Hükümetler, Devletler niçin var? Bu kurumlar, tüm bilim çevrelerini dinlemeli. Ve bilime uygun olanı, bilim şeffaflığı ile ortaya koymalı. Yetmedi, herkesin anlayacağı dilde, görsel kamu spotları ile doğru olan tüm vatandaşlara anlatılmalıdır.

Bilim çevrelerinin tartışması doğaldır. Fakat idarecilerin üzerine düşenleri eksik yapmaları asla…

 Doç. Dr. Ali Bestami Kepekçi / 21 Eylül 2021

Benzer Yazılar
0 0 votes
Article Rating
Subscribe
Bildir
guest

0 Yorum
Inline Feedbacks
View all comments
Doç. Dr. Ali Bestami Kepekçi