30 December 2025 Tuesday

Doç. Dr. Ali Bestami Kepekçi

“Hedef Türkiye” Söylemi: Gerçek mi, Algı mı?

“Hedef Türkiye” söylemi, sadece dış politik bir uyarı değil; aynı zamanda iç siyaseti yönlendirmeye yarayan stratejik bir enstrümana dönüşmüş durumda. Gerçekte İsrail’in hedefi, toprağı doğrudan işgal etmek değil; bölgeyi kendi çıkarlarına uygun şekilde yeniden şekillendirmek.
Bunun için kültürel mühendislik, kimlik parçalama, devletleri içeriden etkisizleştirme yöntemleri uygulanıyor.

İsrail karşısında zamanla Arap cephesi dağılmış; İran ve Türkiye gibi merkezi yapılar “tehdit” olarak konumlandırılmıştır. Ancak asıl tehdit, tanklarla değil; fikrî projelerle, sözde özgürlükçü modellerle geliyor.

Bunlardan biri olan “Terörsüz Türkiye”, “barış” ve “halkların kardeşliği” söylemiyle sunulsa da; gerçekte Lübnanlaştırılmış, Iraklaştırılmış, yani devleti olmayan ama devlet süsü verilmiş yapılar üretmeyi hedefliyor. Türkiye’ye yönelik en büyük tehdit, sınır dışından değil, zihin içinden şekilleniyor.

KCK Açıklamasından İran Krizine Ortadoğu’nun Yeni Haritası

Ortadoğu’da yaşanan krizler ve çatışmaların ardında, ulus-devletlerin tasfiyesi ve bölgenin yeni güç dengeleri yaratılması amacıyla kurgulanmış derin stratejiler bulunmaktadır. KCK’nın savunduğu Demokratik Konfederalizm modeli, ulusal egemenliği zayıflatarak etnik ve kimlik temelli parçalanmayı teşvik ederken; neo-Osmanlıcılık da benzer şekilde ulus-devleti aşındırarak bölgesel müdahaleye kapı aralamaktadır. Her iki yaklaşım da Büyük Ortadoğu Projesi’nin farklı maskeleri olarak bölgenin geleceğini şekillendirmektedir. Türkiye ve bölge halklarının ihtiyacı ise; geçmişin nostaljisine kapılmadan, güçlü, kapsayıcı ve birleştirici bir ulus-devlet aklıdır.

Üç Öküz Masalından Terörsüz Türkiye’ye

Bu köşe yazısı, “Üç Öküz” masalından yola çıkarak Türkiye’de terörün arka planını analiz ediyor. Hikâyedeki aslan figürü üzerinden, dış güçlerin ve işbirlikçilerin kardeşliği nasıl parçaladığı anlatılıyor. Prof. Dr. Haydar Baş’ın sosyal adalet temelli çözüm modeli referans alınarak, terörü doğuran temel sebeplerin etnik ayrım değil; işsizlik, eğitimsizlik ve adaletsizlik olduğu vurgulanıyor. Gerçek çözümün silah değil, eşitlikçi bir devlet politikasıyla ve milli ruhla mümkün olduğu savunuluyor.

İki Aslanı Toklaştırmak: İran-Türkiye Gerilimi Üzerinden Büyük Oyuna Dikkat!

İsrail-İran gerilimi hızla tırmanırken Türkiye’nin bu süreçte taraf olmaması hayati önem taşıyor. Malatya Kürecik Üssü’nden radar desteği verilirken, sınırdaki mayınların temizlenmesi olası göç dalgaları için altyapı oluşturuyor. Bu durum geçmişte Suriye savaşında yaşananları hatırlatıyor. Mezhepçi söylemler ve toplumsal önyargılar tekrar devreye sokulmak isteniyor. Merhum Prof. Dr. Haydar Baş’ın yıllar önce yaptığı uyarılar bugün birebir yaşanıyor:
“İki aslanı tokuşturacaklar; kazanan İran veya Türkiye değil, bu çatışmayı kurgulayan akıl olacak.”
Türkiye, vekâlet savaşlarına alet olmamalı; bağımsız ve barışçı kalmalıdır.

Ortadoğu’daki Güç Gösterisi: İsrail’in Derin Etkisi, İran’ın Kırılganlığı

Ortadoğu’daki son gelişmeler, yalnızca askeri çatışma değil; büyük bir istihbarat ve strateji mücadelesinin göstergesi. İsrail, İran’ın en derin yapısına kadar sızabiliyor ve nokta operasyonlar gerçekleştirebiliyor. Ancak bu tablo, sadece İsrail üstünlüğü anlamına gelmiyor; Demir Kubbe sistemi de ilk kez ciddi açıklar verdi. İran ise ekonomik kriz, diplomatik yalnızlık ve istihbarat zafiyetleri nedeniyle savunmasız. Bu gelişmeler, Türkiye için de kritik dersler barındırıyor: Güçlü kalmak için sadece sınırlar değil, içerideki toplumsal ve kurumsal bağışıklık da korunmalı. Zaman birlik zamanıdır.

Gazze Unutturuluyor, Hedef: İran ve Yeni Cizye Düzeni

Bu yazı, son dönemde Ortadoğu’da yaşanan gelişmelerin arka planını sorgulamakta ve İsrail’in saldırgan politikalarının nasıl sistematik olarak algı yönetimiyle desteklendiğini gözler önüne sermektedir. Gazze gündemden düşürülürken, dikkatler İran’a çevrilmiş; bu süreçte ABD Başkanı Trump’ın Müslüman ülke liderlerinden aldığı ekonomik ve siyasi “biat” vurgulanmıştır. Trump’ın Ortadoğu turu, yalnızca trilyon dolarlık anlaşmalar değil, aynı zamanda Siyonist planlara açık bir destek taahhüdüyle sonuçlanmıştır. “Yeni Osmanlı” söyleminden Öcalan’ın “Demokratik Konfederalizm”ine, BOP’tan Sevr haritasına kadar tüm projelerin, görünürde farklı olsa da, nihayetinde Büyük İsrail hedefine hizmet ettiği vurgulanmaktadır. Netanyahu’nun “Osmanlı geri gelmeyecek” sözleri, Türkiye’ye yöneltilmiş açık bir uyarıdır. Makale, Türkiye’nin bu büyük oyunu artık görmesi ve tarihî kırılmaları tekrar yaşamamak için dirayetli bir duruş sergilemesi gerektiği çağrısıyla sonlanır.

Ortadoğu’da Kritik Savaş ve Türkiye’nin Rolü

13 Haziran’da İsrail’in İran’a yönelik geniş çaplı saldırılarıyla başlayan çatışmalar, sadece iki ülkeyi değil, tüm bölgeyi etkileyecek küresel bir krizin fitilini ateşledi. İran’ın Hürmüz Boğazı’nı kapatması dünya enerji arzında 1973 Petrol Krizi’ni hatırlatan bir şok etkisi yarattı. ABD ve İsrail beklenmeyen bu sert karşılık üzerine diplomatik çıkış yolları aramaya başlarken, Trump’ın barış çağrısı dikkat çekti. Öte yandan Rusya’nın temkinli tutumu ve ABD ile örtülü iş birliği, Türkiye açısından yeni bir denklem ortaya koyuyor. Türkiye’nin milli duruşu ve stratejik kararları, bu kriz ortamında hem kendi güvenliğini hem de bölgenin kaderini belirleyecek nitelikte.

İsrail’in Mesajı ve Ortadoğu’nun Kaderi

Netanyahu’nun “Yaralı aslan ayağa kalkacak” sözleriyle Kudüs’te başlattığı sembolik mesajlaşma, kısa sürede “Yükselen Aslan” operasyonuyla jeopolitik zemine taşındı. Bu saldırı sadece İran’a yönelik değil; tarihsel, teolojik ve psikolojik kodlarla tüm Ortadoğu’yu yeniden dizayn etme niyetinin dışavurumudur. Aslan sembolü üzerinden hem Tevrat kaynaklı Mesih inancı hem de Pers kültürüne hitap eden çift yönlü bir algı operasyonu yürütülmektedir.

Prof. Dr. Haydar Baş’ın “savaşan artık ordular değil, medeniyetlerdir” tespiti, bu sürecin esas mahiyetini gözler önüne seriyor. Aynı zamanda BTP Lideri Hüseyin Baş’ın “ABD’de hedef değişmez, sadece nasıllar değişir” sözü, bölgedeki gelişmeleri yorumlamak için stratejik bir anahtar işlevi görüyor.

Bu bağlamda “Yükselen Aslan”, bir saldırıdan fazlasıdır: Bu, Tanrı adına yürütüldüğü iddia edilen bir medeniyet seferidir. Bu seferin karşısında duracak olan da tank değil, milli irade ve bilinçtir.

Yükselen Aslan: Sadece İran’a mı?

İsrail’in İran’a saldırısına verdiği “Yükselen Aslan” ismi, tesadüf değil. Hem İran’ın hem İsrail’in sembolü olan aslan, bu kez bir medeniyet çatışmasının simgesi olarak karşımızda.

İsrail bu isimle:

Bölgeye: “Yeni lider benim” mesajı veriyor.

İran rejimine: “Seni yıkacağım” diyor.

İran halkına: “Ayağa kalk, aslan sensin” çağrısı yapıyor.

Amaç, sadece İran’ı vurmak değil; iç muhalefeti de harekete geçirmek.
Ve unutmayalım: Bu çemberin son halkası Türkiye.

📌 Haydar Baş 2004’te ne demişti?
“BOP’un nihai hedefi Türkiye’dir. Milli devlet yapısı tasfiye edilecek.”

🔚 Ya bu topraklarda yeni bir aslan doğacak ya da sessizliğe gömülecek.

İran Bombalanırken Türkiye Kuşatılıyor

İran Bugün, Türkiye Yarın mı?
İsrail’in İran’a saldırısı sadece bir askeri hamle değil; Büyük Ortadoğu Projesi’nin (BOP) yeni aşamasıdır.
Gazze, Suriye, Yemen derken şimdi hedef İran…
Ve unutmayalım: Bu zincirin son halkası Türkiye!
Netanyahu’nun Osmanlı’ya saldırısı, sadece tarihe değil Türkiye’ye bir mesajdır.

📌 Bahçeli’nin sözleri doğru ama iktidarın fiili politikaları çelişkili.
📌 Hüseyin Baş ise açıkça uyarıyor: “Türkiye son kaledir!”

👇 Detaylı analiz yazımızda

Türkiye İçin Üçüncü Yol Zamanı

Artık kutuplar arasında sıkışmayı reddeden bir halk iradesine ihtiyaç vardır.

Yol gösterici yıldız, gökte değil; Atatürk’ün mirasında, milletin ortak aklında parlıyor.

Yeni anayasa talepleriyle şekillenen bu süreçte, mesele artık sadece siyasi bir tercih değil, bir milletin geleceğini koruma mücadelesidir.

Menemen Pişti, Şimdi Servis Edilecek: Anayasa Sürecinin Perde Arkası

Anayasa süreci bitmiş, “menemen pişti”! Artık içerik değil, sunum tartışılıyor. CHP’nin bu komisyonda yer alması, hem Türkiye Cumhuriyeti hem de CHP için bir harakiri girişimi! Bu gidişata dur demek hepimizin boynunun borcu. Meclis’teki vekillerimiz doğru pozisyon almazsa, millet onları affetmeyecek!

Doç. Dr. Ali Bestami Kepekçi